17 Mayıs 2015 Pazar

Keşke Yanlız Bunun İçin Sevseydim Seni - Cemal Süreya

Keşke Yanlız Bunun İçin Sevseydim Seni

Cemal Süreya (1931, TunceliPülümür - 9 Ocak 1990, İstanbul)

“kuşlar toplanmış göçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“seni o kadar yakından görünce,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“hızla geçen otobüslerin ardından benzeşmek…
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“iyi anlarında sesin kalınlaşıyor.
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“baktım yeri toparlıyor ayak izleri
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“eşiklere oturmuş bir dolu insan
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“fazıl hüsnü diyor ki, ne diyor fazıl hüsnü?..
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“uzaklardaydın, oracıkta öbür kıtada,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“ikinci bir parıltı var senin bakışlarında
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“kehanet adlı kısacık bir şiir buldum
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“iki çay söylemiştik orda, biri açık,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“an ki fıskiyesi sonsuzluğun
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”

Seslendiren :  Eser GÖKAY


Eskisi Kadar Özlemiyorum Seni - Özdemir ASAF

Eskisi Kasar Özlemiyorum Seni

Özdemir Asaf (11 Haziran 1923; Ankara - 28 Ocak 1981; İstanbul)

Eskisi kadar özlemiyorum seni,
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlar da...
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor...
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
Biraz yorgunum... 
Biraz da kirletti sensizlik beni!
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
"İyiyim"ler yamaladım dilime.
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni...
Gel diye beklemiyorum artık,
Hatta istemiyorum gelmeni...
Benim derdim yeter bana banane!
Alıştım mı yokluğuna?
Tedirginim aslında,
Biraz kırgın...
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Ara sıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
Vaz mı geçiyorum varlığından?
Ya başkasını seversem?
İnan o zaman seni hayatım boyunca AFFETMEM !!


Seslendiren : Tahsin Barutçu



15 Mayıs 2015 Cuma

An Gelir - Atilla İLHAN

Attilâ İlhan (15 Haziran 1925 - 11 Ekim 2005)


AN GELİR
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila ölür

Seslendiren : Atilla İLHAN


İstanbul'u Dinliyorum - Orhan VELİ

Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950)

İSTANBUL'U DİNLİYORUM

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.

Seslendiren : Müşfik KENTER


Bir Martıyı Ağlattın Sen - Küçük İskender

Küçük İskender (Derman İskender Över), (d. 28 Mayıs 1964İstanbul)

Bir Martıyı Ağlattın Sen

bir martıyı ağlattın iste 
bir çocuk garanti intihar eder artık 
kütür kütür küfrediyor gece imanıma 
bir yaprak kırılıp suya düşüyor 
su yaralanıyor su kanıyor şelale! 

ah nasıl titredim tensiz 
bir piyanist büküldü sanki 
kesişen ayrışık doğrular gibi 
çarpışıverdim yüzünle. Yüzün 
öyle düzgün suna bir el yazısı 
yüzün yüzüme aksedince 
yüzün ayna alnımda 
yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı! 

bitmemiş bir ömrün yalanısın 
sen: kabuslarımın tabiri 
çocukluğumun arta kalanısın! 
öldüreceğim kendimi dudaklarınla 
dudakların etle, şehvetle seferber 
sen! bana inen son kutsal kitap 
son fakir yatır 
son aciz peygamber! 

bir martıyı ağlattın iste 
bir çocuk garanti intihar eder artık


Seslendiren : Küçük İskender




Su Çürüdü - Ahmet TELLİ

Ahmet Telli (d.2 Aralık 1946Eskipazar, Çankırı)

Su Çürüdü



Yetmis iki gündür bir dolapta kilitliyim. 
Yalnizca anahtar deliginden hava giriyor ve ölü bir isik siziyor içeri. 
Yalnizlik hiç de tanrisal degil, görkemli degil. 
O yalinzca geçmisle gelecek, ölümle yasam arasinda kocaman bir karanlik nokta. 
Geçmisi ve gelecegi olmayan, ölümle yasam arasinda irinli bir leke yalnizlik denilen. 
Simdi ne varsa, anahtar deliginden sizan havayla isikta... ( Farkina varsalar, kapatirlar miydi onu da?) 
Bütün bellegimdekileri yokettim. 
Elektrikli bir aygiyla yaktim, jiletle kazidim. 
Çigliklarin araligindan uçurdum hepsini, kuledip savurdum. 
Adimdan gayrisini bilmiyorum. 



Zamani yiyip bitirdi karanlik. 
Gece yoktu. 
Günes çoktan kömürlesmis ve yeryüzü yapiskan bir karanlikla örtülmüstü. 
Yabanil sesler geliyordu derinlerden ve karanligi ince bir biçak gibi yirtiyordu. 
Saklayan kirbaç gibi... 
Aci duvarini asan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabugunu zorluyordu artik. 
Sesim yoktu. 
Karanligin karninda yitirdim sesimi. 
Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki. 
Ama durmadan soruyorlardi. 
Tanrilar bilmiyordu sorduklari seyleri, peygamberler büsbütün hain çikmisti. 
Ama yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar... 



Iki seyi bilmek istiyorum. 
(Belki ayni seyi iki kere bilmek istiyordum.) 
Duvarlarin rengi neydi? 
Derimin rengi neydi? 
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarimla, avuçlarimla, 
dilimle dokunuyorum. 
Duvarlarin bir rengi olmali. 
Ama hiçbir duvarcinin, hiçbir ressamin bu rengi bildigini sanmam. 
Adi yoktu bu rengin, kimyasi yoktu. 
Belki renksizligin rengiydi bu. 
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarlarin rengi... 
Adimdan gayrisini bilmiyorum. 



Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. 
Anahtardeliginden sizan ölü isikta ellerime bakiyorum. Ellerim... 
Sanki bir kadinin memelerini hiç oksamamis, sicakligini duymamis. 
Ellerim... 
Her dizesi çiglik olan siirleri hiç yaratmamis sanki. 
Ne beyaz tenliyim artik, ne esmer, ne de kara... 
Cüzzamlinin, vebalinin bir rengi vardir. 
Irinin bir rengi... 
Ölunun bile bir rengi vardir ama derimin rengi yoktu. 
Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu. 
Çürüyen bir dünyanin... 
Adimdan gayrisini bilmiyorum. 



Killi, ayaklari üzerinde duramayan bir yaratiktim artik. 
Soyumun neye benzedigini unuttum. 
'Insana benziyorlardi' diye duymustum bir vakitler. 
Demek ki simdi maymun halkasinda insanlik... 
Adimdan gayrisini bilmiyorum. 



Agzimi anahtar deligine dayayip havayi emiyorum. 
Böcek sokmasi gibi bir yanma duyuyorum bogazimda. 
Oysa kuru bir yapragi bile dalindan düsürecek gibi degil bu esinti. 
Belki çöle dönmüs topraga tek yagmur damlasinin düsüsü yalnizca. 
Çamur gibi bir yagmur damlasi... 
Ama toprak, bu damlayla çatlatacak bagrindaki tohumu. 
Çöl, bütün vahalarini bu damlayla yesertecek... 
Genzim yaniyor. 
Ince bir kan seridi siziyor dudaklarimdan. 
Kirli, sicak ve simsiyah... 
Adimdan gayrisini bilmiyorum. 



Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. 
Yetmis iki gündür sakindigim ve her gün ancak bir kere dudaklarimi degdirdigim... 
Dilimi bir köpek gibi degdirdigim. 
(Dilin suya dokunusu... Bir süngerin denizi yutusu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir an için.) 
Her gün ancak bir kere degdiriyorum dudaklarimi suya. Dilimi kaçiriyorum artik. 
Sünger, bütün vantuzlarini birden uzatmasin diye... Batakliktaki suyun da bir su yani vardir. 
Çürüyen bir bedenin bile dayanilabilir kokusuna. 
Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile degildi artik. 
Küstü, öldürdü kendini su... 
Su çürüdü... 
Adimdan gayrisini bilmiyorum... 

Yorumlayan : Mehmet  KESEN




13 Mayıs 2015 Çarşamba

Aşk İki Kişiliktir - Ataol BEHRAMOĞLU

Ataol Behramoğlu (d. 13 Nisan 1942, İstanbul)



Aşk İki Kişiliktir

Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına, 
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık 
Seni, sevdiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiçbir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.


Seslendiren : Ceyhun YILMAZ